FutbolPedia 6
Yabancı kültürün etkisi...
Çesitli Avrupa liglerinde oynayan Türk futbolcular gittik sonra oyunlarıyla ses vermeye başladı. Bu durumu nasıl değerlendireceksiniz?
OD: Ben bu konuya başlarken yıllar önceki bir anekdot ile söze başlayacağım Deniz. İstanbul’da Galatasaray ile ManU arasında yıllar önce oynanan bir Şampiyonlar Ligi maçından sonra maçı izleyen ünlü futbol adamı Hollandalı efsane Johann Cryuff’a Türk spor yazarları ‘hangi Türk futbolcusunu beğendiniz, hangisi Avrupa’da futbol oynayabilir’ diye sormuşlar. Johan Cryuff çok şaşırmış ve ‘gördüğüm maç Avrupa Şampiyonlar Ligi maçı değilmiydi’ diye yanıtlamış soruyu…
Yani şuraya gelmek istiyorum. Artık İngiltere’de, Almanya’da oynayan futbolculara bakıp ‘Avrupa’da oynayan Türkler’ havasına kapılmamak lazım. Orda oynamaları gayet normal. Önemli olan orda oynayan futbolcuların Avrupa çapında ne başarılar yakalayabildiğidir. İşe bu noktadan bakacak olursak ilk sırada Villereal’de oynayan Nihat dünyanın ilk 100 başarılı oyuncusu arasına girmiş bulunuyor. Ben Türk futbolcuları iki katagoride değerlendirmek istiyorum. İlki Türkiye’de doğup Avrupa’ya transfer olanlarlar, diğeri de Türkiye dışında doğan ve orda yaşayıp, futbola başlayanlar. Nihat bu açıdan çok değerli bir oyuncu. Beşiktaş’da futbola başlayan ve İspanya gibi üst seviyeli bir ligde zaman zaman gol krallığında da yarışan bir futbolcu olup adını İspanya futboluna altın harflerle yazdırmıştır.
Yine son yıllarda Türkiye dışına transfer yapıp başarı grafiği gittikçe yükselen Tuncay da İngiltere Premier Ligde adını hızla söz ettirmeye başladı. Orta sıraların takımı Middlesbrough’da oynayan Tuncay önümüzdeki yıllarda büyük bir transferle büyük bir takıma geçerse hiç şaşmamak lazım. Attığı gol sayısı hızla artıyor.
Fatih’in hışmına uğrayıp 8 yıl önce Blackburn’e giden Tugay ise kendini
Almanya Bundesliga’da kendini Türkiye’de bir türlü kanıtlayamayan Anadolu’dan yetişmiş Sinan Koloğlu hızla grafiği yükselen oyuncular arasında.
Avrupanın gözde liglerindeki gözde futbolcularımızın ardında yine İspanya’ya giden ve Recreativo Huelva’da başarılı bir şekilde top koşturan Ersan Martini unutmamak lazım. Gerçi yakası sakatlıklardan bir türlü kurtulmuyor ve düzenli forma giyemiyor ama yine de İspanya La Liga kolay bir lig değil.
Trabzonsporun başarılı iki oyuncusu ise trendi hızla yükselen Rusya’da oynuyorlar. Fatih Tekke geçen yıl UEFA’da büyük sükse yaparak şampiyonluğu yakalamış Zenith’de başarılı futbolcuların arasında. Zaman zaman santrafor olarak ikinci seçenek de olsa golculüğüne hep konuşturuyor. St.Petersburg’un takımı Zenith şu anda şampiyonlar liginde grup maçlarında şansını biraz da Real Madrid maçına bırakmış durumda.
Gökdeniz Karadeniz ise Rubin Kazan’la bu yıl Rusya şampiyonluğu yaşıyor. Gökdeniz’in orda da orta sahadan ani çıkışlarıyla attığı golleri Rubin Kazan’ı şampiyonluğa taşıyan faktörlerden bir tanesi. Tabi Galatasaraylı Hasan Kabze’yi de unutmamak lazım. O da Rubin Kazan’da çok etkili maçlar çıkarmış ve şampiyonluğa damgasını vurmuştur.
D.K: Ben de yurtdışında doğup, oranın kültürüyle bir yerlere gelmiş ıyunculardan bahsetmek istiyorum. Ama önce Tugay’a bir parantez açmam gerek. Arka Mahle blog'undan alintilar da yaptim bu yazi icinde.Ah be Tugay... Koparıldın gittin Parçalı’dan... Kimse senin kadar üzmedi beni giderken... Oysa ‘Tugay’ oluyordum hep ben mahallede maç yaparken. Ben sendim hep maç izlerken... Sakatlanınca beraber ağladık, Fenere golü atınca beraber coştuk, Hertha’ya attığında ise beraber yaylanıp zıpladık bir çocuk gibi... Fatih’in Tolunay sevdası uzaklaştırdı seni bizden. Oysa Bülent’in sol tarafında sen olmalıydın 17 Mayıs gecesi... Sen atmalıydın penaltılardan birini, belki de en önemlisini... Ama şimdi İngilizler seviyor seni. Çocuklar senin formanı alıyorlar, belki de ismini bile söyleyemedikleri halde... Ama ben bekliyorum, gün gelecek, takım elbiseli Tugay, Galatasarayın başında sahaya çıkacak... Ben de o maçların birinde, belki de en önemlisinde sahada olacağım.. Ve avazım çıkarcasına bağıracağım ismini... Tugay Kerimoğlu... Bir sen vardın, bir Metin Oktay, bir de Hagi...
Gözlerimizde oluşan ve ‘yaş’ adını verdiğimiz ıslak oluşumları bir kenara bıraktıktan sonra, yazımıza devam edelim.. Yurtdışında doğup büyümüş oyunculardan benim hatırladığım ilki Kubilay Türkyılmaz. İsviçre’de efsane olmuş bu isim, duruşu ile Galatasaray’lı taraftarların sevgisini hakediyor. Manchester United ile 3-3 berabere kaldığımız maçtaki oyununu hatırlayın. Yakışıklı bir adamdı, oyununa bakardı. Çok uzun süre piyasada kalmadı ama zihnimizde güzel hatıralar bıraktı.
Mehmet Scholl. Türkiye’nin şu an en ufak kan bağı olan bir oyuncuyu performansına bakmaksızın Milli takıma çağırmasının sebebi bu arkadaştır. Almanya’da doğup büyümüş, Bayern Münih gibi bir kulübün efsanevi oyuncularından biri olmuştur. Türkiye için oynamayı reddedip, Alman milli takımı için ter dökmüştür. Bana kalırsa o zaman doğru kararı verip, bugünlerde bunun acısını çeken oyuncular gibi olmaktan kurtulmuştur. Şu anda Bayern’in minik takım antrenörlüğünü yapmaktadır. 2-3 seneye kadar A Takıma yükselir. O zaman ne Klinsmann kalır, ne de Hitzfeld...
Muzzy İzzet... Kıbrıslı Türk bir babadan olma Muzzy, Chelsea genç takımı ile başlayan kariyerini Leicster City ile zirveye taşımış ve Türkiye Milli Takımında da oynama şansı bulmuştur. Orta sahada oynayan, sadece Kıbrıslı kanı olduğu için bizlerin sempatisini kazanmış, oyun değiştirecek yetisi olmayan bir oyuncuydu bana göre... Geldi, geçti, diğerleri için kapıyı açtı...
Daha sonra Alman ekolü ile karşılaştık. Şimdilerde kokain kullandığı gerekçesi ile futbol hayatı sona eren, bir zamanların genç yeteneği Berkant vardı mesela... Galatasaray’a geldiği gün ‘çocukluğumun takımına geldim’ dedi. Normal karşıladık. Ne zaman ki Beşiktaş’a transfer olunca ‘ben küçüklüğümden beri Beşiktaşlıydım’ dedi, o an bitti benim için. O ufacık Alman beyni ile milleti kandırmaya çalıştı, kananlar da az değildi hani... O da geldi geçti.
Uğur Tütüneker’i de unutmamak gerek. Onun şu andaki ‘tip’ olarak temsilcisi Ümit Karan. Akrabamılar ne...
Yıldıray Baştürk, Halil Altıntop ve Hamit Altıntop’u sona sakladım. Alman ekolünde bir yerlere gelmiş oyuncular. Ama sadece Hamit (ve belki biraz da Halil) de iyi bir altyapı ve gelecek var. Yıldıray işi bitirmiş gibi.. Oysa o da çok yetenekli bir oyuncuydu.
Almanların Türklerin elinden kaptığı bir oyuncu var ki, tam bir 2. Mehmet Scholl vakası. Bundesliga takip edenler yakından bilirler Mesut Özil’i. Süper bir orta saha. 1988 Gelsenkirchen doğumlu olan Mesut, 2005 yılına kadar Barış Özbek ve Serkan Çalık ile beraber Rot-Weiss Essen forması giydikten sonra doğduğu kentin takımı Schalke’ye transfer olur. Burada fazla oynayamamasından şikayet ederek, soluğu bu sezon başında Werder Bremen’de alır. Herkes ‘Diego’nun arkasında takılacak’ gözüyle bakarken o şu an takımın değişmez ismi... Almanya milli takımını seçti. ‘Ben burda doğdum, bu kültür ile büyüdüm, buraya haksızlık edemem’ dedi. Doğru da yaptı bence. Gencecik yeteneklerin Fatih tarafından harcanması hoşuma gitmiyor hiç...
Son olarak Hollanda’ya değinelim. Hollanda Türk asıllı futbolcu açısından bir maden. İlk yazımızda bahsettiğimiz PSV forması giyen Erkan Bakdemir ve Taner Taktak bu oyunculardan sadece ikisi. Hollanda 2018 kadrosu için en büyük iki aday. Bir dönem de Uğur Yıldırım vardı, frikik şampiyonu. Türkiye’ye geldi dolaştı, söndü. Hata...
İngiltere’den bir isim daha var. İlk yazıda yine bahsetmiştik. İngiliz anne, Türk babadan olma Jem Paul Karacan (şu anda Reading forması giyiyor), geleceği parlak bir oyuncu.
Ha, Colin Kazım’ı unutmamak gerek. Doğru olanı mı yaptı Türkiye’ye gelerek, bence evet. Zaten Fenerbahçe’den daha büyük bir takımda oynayacak potansiyel yok. Yetenek var ama, potansiyel yok. O da Kıbrıslı Türk kontenjanından bizim sempatimize sahip.
Sonuç olarak, yurtdışında oynayan oyuncular yavaş yavaş milliyetçi hareketlerden ziyade, kendi gelecekleri açısından doğru kararları vermeye başladılar... İlerleyen zamanlarda isminii duyacağımız birçok futbolcu var uzak diyarlarda... Fatih de üstüne bir bardak soğuk su içsin artık...
Yorumlar
Yorum Gönder