FutbolPedia 23


Bir zamanlar futbolda neler vardı, şimdilerde neler yok...


Okan Dağlı: Bir filozofun da dediği gibi 'dünyada değişmeyen tek şey değişim'dir. Futbol ve kuralları bundan nasibini alıyor sevgili Deniz... Geçmişte futbolda görmeye alıştığımız şeyler zaman içinde değişiyor. Şimdi onları düşündükçe de bazen çok ilginç geliyor bana bu kurallar veya gelenekler... Benim aklımda kaldığı kadarıyle bunlara değinmek istiyorum bu hafta. Bu yazıyı okuyan benden eski futbol hastalarının elbette bana ekleyeceği çok şey de olabileceği gibi genç arkadaşların çoğu da bu anlatacaklarımı hayretler içinde okuyabilir. Nerden başlasam acaba diye düşünürken önce hakemlerden başlamalıyım sanırım. Hakem deyince aklıma renga da gelmez değil hani. Hakeme küfür niyetine en çok atılan laf 'hakeme renga' idi. Halbuki renga içki masalarının vazgeçilmez bir yiyeceği ve herkesin evinden eksik olmayan bir yiyecekti ve niye hakemlere renga diye bağırdıkarını hala merak ediyorum...

* Kendilerine renga önerilen hakemlerimiz mutlaka siyah forma, siyah şort, siyah çorapla sahaya çıkarlardı. Bu değişmezdi ve farklı renkte forma giyene hatırlamıyorum 80'li yıllara kadar. 4. hakem falan da yoktu.

*Futbolda sırt numaraları 1'den 11'e kadardı. Yedeklerden kaleci 12 numarayı, diğerleri de 13, 14,15 giyerlerdi. Öyle istediğiniz numarayı alıp giyme yoktu. Her numaranın da futbolda mevkisi belliydi. Hoca size 4 numara oynayacaksın dedi mi bu stoper oynuyorsun demekti. Bana okul maçlarında sevgili hocamız Mahir Çalay 7'yi verirdi. Çalım ve sürat varsa yeriniz sağ kanattı! 11 numara solaçıktı. Hatırladığım en iyi 11'lerden biri de Liverpool'un Greame Souness'iydi. Hani Fener sahasına GS bayrağını dikerek tarihe geçen hoca... (Bak Deniz her zaman sana yazılarmda böyle pas atmam, kıymetimi bil:))

*En fazla 2 oyuncu değişirtirebilirdiniz. Ama kulübede 2'den fazla oyuncu sırasını bekleyebilirdi. İngiltere'de bu kural daha da sıkıydı. Hatta benim gibi İngiliz futbolu manyakları hep şaşar kalırdı İngilteredeki farklılığa... Çünkü İngiltere'de yedek kulübesinde sadece değiştirilme ihtimali olan 2 yedek oyuncudan fazlası oturamazdı. Kaleciniz sakatlandımı da 'yandı gülüm keten helva'... Yedekte kaleciniz yoksa kaleye oyuncu geçerdi. Şu da bir gerçekti, eskiden sakatlanmalar şimdiki gibi değildi. Ayağı kırılmayan, omuzu çıkmayan oyuncu genelde sahadan alınmazdı. EMAR, tomografi gibi icatlar yoktu. Mağusa'da sakatlananlar da genelde Kıbrıslı Türklerin sevgili doktoru Kıbrıslı Rum ortopedi uzmanı Hacı Gogo'ya gider ve en kısa sürede sahalara dönerdi.

*Kaleciler de genelde siyah giyerdi ama bunun hakemlerden daha önce farklı renklere döndüğünü hatırlıyorum.

*Geri pas yapamazsın diye bir kural yoktu. Maçı oyalamak isteyenler sürekli geri paslarla rakibi çıldırdırdı.

*Maç genelde tek topla oynanırdı. Sadece Mağusa'da topun hisarlari geçip limana gitme ihtimalinden dolayı 2. top da yedekte bekletilirdi!

*Formalarda reklam yoktu. 80'li yıllarda ilk kez reklam alınmaya başladığında inanın çok üzülmüştüm. İlk reklamlı formam Londra'dan Nejat'a sipariş edip getirttiğim masmavi Chelsea formamın tam ortasında AMİGA yazıyordu ve hiç hoşuma gitmemişti bu durum... Adeta yıkılmıştım bu ne diye ama artık buna da alıştık.

*Öyle çift sarı karttan kırmızı da yoktu Deniz. Ya sarı görürdünüz ya kırmızı! 2. sarı kart da yoktu. Birinci sarıdan sonra faul yapmaya devam ederseniz yerdiniz baba gibi kırmızıyı...

Zorlarsam daha da hatırlayacağım benim aklıma gelenler şimdilik bunar Deniz'im.

D.K: Forma numaraları olayına ben de yetiştim Okan abi... Ve herkesin de aklında olduğu gibi 9 numara öndeki forvet, 10 numara oyun kurucu, 8 forvet arkası veya orta saha göbeği, 7-11 kanatlar vs... Hepsi tarihe karıştı. Zamanında İnter’de ‘iyi’ top oynayabilmiş ve futbolu bıraktıktan sonra halen İnter taraftarı olduğunu söyleyen ender oyunculardan Şili’li Zamorano, kendisinin giydiği 9 numaralı formanın, o sene transfer edilen Ronaldo’ya verildiğini öğrenince içini hüzün kaplar. Taraftarların sevgilisi, ‘golcü’ oyuncu demektir çünkü 9 numara. O da yapa yapacağını, sezon başı kendisine ‘9 numara alındı, başka numara söyle’ diyenlere ‘18’ diye cevap verir... Ve cinliğini yaparak 1 ile 8 arasına ‘+’ işaretini koydurur. Böylece hala daha o da bir 9’dur... Ayrıca 11 numara olarak hatırladığın bizim ‘deli İskoç’ Souness olması da hoşuma gitti... Belki de o zamanlardan sana ve Chelsea’ye kötü hatıralar bırakmış...

Konuyu dağıtmadan benim de hatırladığım bir kurala gelelim. Bundan bir 9-10 sene öncesine kadar, topu eline alan kaleci, topu tuttuğu yerden en fazla 3 adım alarak topu oyuna sokması gerekiyordu. Öyle tarla bayır top elinde koşmak yoktu o zamanlar... Gerçi bu kural herkesin aklına kazınmadı veyahut birşeyler değiştirmedi ama, eskiden kalan hatıralar arasında yerini de aldı.

Ben o kadar eskileri hatırlayamayacağım ama, zamanında anlattıklarına göre, yıldız ve teknik kapasitesi yüksek futbolcular, o dönemki ‘kasap’ defans oyunuclarına karşın maç içerisinde ‘kazanma’ mücadelesi değil de ‘hayatta kalma’ mücadelesi veriyorlarmış... Bu nedendendir ya, Bilbao kasabı Andoni Goikoetxea, Barcelona- Bilbao maçında Maradona’ya Allah ne verdiyse dalıyor, 1983 yılında gerçekleşen bu olaydan sonra, Maradona deyim yerindeyse ‘kemiği eline alıyordu’... Neydi, Maradona 8 kişiyi çalımlıyordu, neydi, sen daha topu görmeden o sana 10 metre fark atıyordu, tek suçu buydu teknik oyuncuların...

Forma konusunu da hiç açma Okan abi. O günleri yaşamayan ben bile bugün Celtic Shop’ta gördüğüm ‘reklamsız’ 2008-2009 formasına, Berlin’de toplara dalan Turgay Şeren gibi ‘panterlemesine’ dalıyorum... Formanın güzelliği orda çünkü... Çünkü o forma eskimez Okan abi... Yıllar sonra yine giyersin... Eminim sende yıllardır fiziğini korumayı başardığın için o ‘Amiga’ reklamlı formayı giyersin ama, reklamsız, klasik, masmavi formadaki zevki de almazsın hani...

Ben profosyonel oyun kurallarını hatırlamadığım için, küçüklüğümde mahallede oynadığım futbolun kurallarını buldum Okan abi... Uzun zaman önce bulmuştum bu maddeleri bir siteden, kaynağını kaybettim, şimdiden affola...

1. İyi oynayan iki kişinin aynı takımda yer almamasına dikkat edilirdi.

2. Maçlar minyatür kalede oynanıyorsa, penaltı boş kaleye ters şekilde topukla vurulurdu.

3. Maçların hayali kale direkleri arası adım ile sayılır, olmaları gereken yerler iki taş ile işaretlenirdi.

4. Hava kararınca, anne-baba çağırınca maç biterdi.

5. Üç korner bir penaltıydı.

6. Topu patlatan parasını öder, patlak top ikiye kesilip kafaya takılırdı.

7. `Frikiklerde açıl biraz` denince `Burası Ali Sami Yen mi` şeklinde cevap verilirdi.

8. Takımlar kurulurken ilk oyuncuyu seçme hakkı, adım almayı iyi bilenindi.

9. Kaleci topu 3 kere sektirirse rakibe `Açılsana 3 kere sektirdim` derdi, rakip açılırdı; efendilik vardı.

10. Top insanın pek münasip olmayan bir tarafına gelirse herkes `İşe işe!` diye bağırırdı.

11. Penaltılarda kaleci değiştirilirse 2 penaltı atılırdı. Eğer ilk penaltı gol olursa ikincisi atılmazdı.

12. Abanma ve burun vurmak yoktu, vurulursa eleştirilip kınanırdı.

13. Tanju, Rıdvan, Metin, Ali, Feyyaz, Hagi, Hakan, Hami gibi dönemin popüler futbolcularının adı alınırdı.

14. Topun sahibi tüm kuralları koyar, takımı kurar, kaleyi seçer, istemediği kişileri topuyla oynatmazdı.

15. Elin avantajı olmazdı.

16. Bel üstü gol sayılmazdı.

17. Pas vermeden sadece çalım atarak gol atılırsa sayılmazdı.

18. Frikiklerde baraj mesafesi, frikiği kullanacak olan kişinin koca bir zıplayışının akabinde 3 koca adım atmasıyla belirlenirdi… Büyük atılan adıma karşılık olarak rakip takım “sen tuvalete de mi böyle gidiyon?” diyerek ortalığı kızıştırırdı.

19. Top, oyun alanı içerisindeki herhangi bir arabanın altına kaçarsa büyük bir şevkle arabanın altına yatılıp top alınırdı. Topu ilk kim kaparsa o takım oyuna başlardı.

20. Gol olduktan sonra eğer tartışmalar olursa ve golü yiyen takımın bir oyucusu golü kabullenirse rakip takım direk o kişiyi yüceltip “adamın gol diyo” diyerek golü alırlardı. Golü kabullenen kişi de kaleye veya defansa alınırdı.

21. Penaltılarda eğer takımınız açık ara farkla öndeyse kaleciye vurdurulurdu. Ama en güçlü forvetiniz penaltıyı kullanacaksa, hemen rakip kalecinin gönlü alınırdı: “Merak etme oğlum, teknik vuracam.”

22. Sabit bir kaleci yoksa 2 golde bir veya dakika usulü oyuncular aralarında değişirdi. Kalecilik sırası “Sonum bir” diye kim başlarsa o kişiden geriye sayılırdı.

23. Dizde veya ayak ucunda top sektirerek de sıra belirlendiği olurdu (genellikle 9 aylık veya 21 aylık gibi oyunlarda). Bu durumlarda ilk sektirmek isteyen “Tu birin” derdi.

24. Kaleci oyuncu kavramı vardı. Takımların genellikle iyi oyuncuları bu kutsal göreve kendilerini adarlardı.

25. Eğer bir oyuncu faule maruz kalmışsa ama devam etmek istiyorsa, rakip futbolculardan birinin yürümesini dahi bahane ederek: “Adamın devam ediyor” derdi.

26. Atan alır spor vardı. Eğer top kime çarpıp çıkmışsa topun gittiği yer neresi olursa olsun koşa koşa gidip alırdı.

27. Skor ne olursa olsun akşam saati yaklaştığında “Golü atan kazanır.” kuralı işlerdi.

28. El kasti değilse (bunu da o zamanlar nasıl ayırıyorsak hiç anlamış değilim) o top direkt kaleye kullanılmaz, “kasti değil ki oğlum, gol olmaz” denirdi.

29. Eğer kaleci dahil herkes çalımlanmışsa; o top çizgiye kadar götürülür ya popo dürtmesi yada yere yatıp kafa, burun, alın gibi vucut kısımlarının dürtmesi ile gol atılırdı. :)

30. Kalecinin degajla gol atabilmesi bir yetenekti fakat gene de gol sayılmazdı.

31. Para o zamanlar kolay bulunmadığından maçın hangi takım tarafından başlatılacağına; bir tarafına tükürülmüş yassı bir taşın havaya atılıp, yaş mı,kuru mu seçiminde doğru tarafı bilen tarafın başlaması yöntemi ile karar verilirdi.

Yorumlar

Yorum Gönder

Popüler Yayınlar