FutbolPedia 26



Kısa Kısa...

D.K:
Tanrım, bu sezon sonları ne kadar güzel, bir o kadar da saçma... 5 Ocak 2009 yazıyor kâğıdın üstünde... O gün çıkmışım yurdumdan. Sayılı gün çabuk geçermiş, yok öyle bir şey! 7 Nisan 2009 ise giriş günüm. Tam olarak 3 ay 2 gün yurtdışı. Bir yerden sonra öncelikle aile, sonra molohiya, börülce, kebap tarzı muazzam beslenme olguları ve sıcak güneşi özlüyor beden. Ne de olsa D vitamini de gerek kemikler için. Yurdumda futbolun önüne geçen siyaset var şu anda. Her yerde bunu tartışıyoruz. Hoşuma da gidiyor aslında. Tartışmak, fikir alışverişi, düzeyli sohbetler çok hoşuma gidiyor. Ama bizler başka türlüyüz. Yine de futbol izlemekten uzak duramıyoruz. Bir taraftan Celtic, ötede Liverpool, biraz bu yanda Galatasaray ve en yakında Mağusa Türk Gücü. Bunlar benim takımlarım. Galatasaray hakkında çok konuşmak istemiyorum, skor değil spor yazarı olmaya çalıştım hep, bu yüzden de artık Türkiye Ligi hakkında yazı yazamıyorum.
İskoçya’da Celtic, dördüncü kez üst üste şampiyon olmak için varı yoğuyla çalışıyor. Gerçekten de bu Rangers sevilecek bir takım değil. Yaşadıkça fark ediyor insan. Kasvetli kara bulutlar arasında izlenen maçlarda yeşil-beyaz’ı sahada görmek insanın içini açıyor her zaman. İskoçya lig statüsü diğer liglere oranla değişik bir yapıya sahip. 12 takımlı ligde her takım önce diğer takımlar ile üçer maç yapıyor. Bu maçlar iki ev bir deplasman veya tam tersi olabiliyor, toplamda 33 maç yapılıyor. Daha sonra ligi ilk 6’da bitiren takımlar kendi aralarında, son 6’da bitiren takımlar da kendi aralarında birer maç yapıyor. Ve genelde 38 maçı tamamlıyorlar.
Normal sezonun bitmesine bir maç kala Celtic lider ve Rangers onları 1 puan farkla takip ediyor. Bu kalan maç da oynandıktan sonra, ilk 6 ve son 6’nın yapacakları 5’er maça geçilecek. Yani anlayacağınız bir Celtic-Rangers derbisi daha ufukta gözüküyor. Glasgow’a döner dönmez bu derbiye bilet ayırmaya çalışacağım. Çok büyük bir ihtimal ile iki ekip de Şampiyonlar Ligine katılma şansı elde edecekler. Celtic eğer şampiyon olup, Şampiyonlar Ligi’ne doğrudan katılmayı başarırsa, bana göre iyi bir defans, bir orta saha ve belki bir de yıldız forvet takviyesi gerekecek. Zira, İrlanda’nın ve Celtic’in gözbebeği Aiden McGeady’nin gidişine kesin gözüyle bakılırken, müthiş yetenek Nakamura ise sezon sonu ayrılabileceğini ima eden açıklamalar yapmıştı. Bu nedenle en azından orta saha transferi kesin gibi. Ama en fazla oynayan forvetler Samaras, Hesselink ve McDonald’dan ikisinin uzun boylu ve nsipeten yavaş olması, Celtic için hızlı ve yırtıcı bir forvet transferini farz haline getiriyor. 1967’de Şampiyonlar Ligi kupasını kazanarak Britanya’ya kupayı getirmiş ilk kulüp olan Celtic’in önünde bu olayı tekrarlaması için çok engeller olmasına rağmen, Lizbon Aslanları’ndan gelecek sezon en azından çeyrek final beklediğimi söylemek isterim.
Liverpool ise sanırım ilk kez lig nedeniyle kupadan vazgeçmiş. Ama burada Chelsea iyi değil de, Liverpool kötü oynadı demek istemem. Gerçekten sezon başından beri izlediğim en iyi Chelsea’ydi. Hatırlarsınız, çoğumuz daha Zidane’ı tanımadan, 1998 Dünya Kupası finalinde iki korner pozisyonunda iki kafa golü atan Zizu, kupayı takımına getirmişti. Liverpool-Chelsea maçından önce de adını hiç duymadığımız, Abramoviç tipli bir defans oyuncusu Branislav İvanoviç, iki korner topundan attığı iki kafa golüyle turu büyük bir ihtimal ile Chelsea’ye getirdi.
Permier Lig’de ise bana göre Alex Ferguson, adeta bir çekirge gibi iki kezdir İtalyan oyuncusu ile sekmeyi başarıyor. İnşallah üçüncüsü olmaz artık. 18 yıllık hasretin sona ermesine ilk kez bu kadar yaklaşılmışken, bir de üstüne bu kadar güzel bir futbol oynanıyorken, gerçekten yazık olur.



Efendim son olarak memleketimde gittiğim maç hakkında karalayım birşeyler. Heyecanlıydım gerçekten. Özlüyorsun burada bile maç izlemeyi, her ne kadar halı saha turnuvalarını aratmayan bir statüde oynansa da ligimiz... MTG-Lapta maçında kapalı tribünde oturan bir bizim 5 kişilik grup, bir de başkan ve arkadaşları idi. Sahada zevkli bir futbol var... Ama sanırım herkes ligin saçmalığının farkında. Öte taraftan maç bitiyor, Lefkoşa’ya geri dönerken radyo yayınını dinliyoruz. Memleketin diğer tarafında kan gövdeyi götürmüş. Bu olayın suçlusu ne Bağcıl takımı, ne Gönyeli takımı... Tek suçlu Futbol Federasyonu. Spor yazarlarımız daha iyi irdeleyebilirler bu olayı ama ne içindir bu kavga bu gürültü, anlamak mümkün değil. Şimdi Gönyeli şampiyon olup, UEFA’ya, Inter-toto’ya mı gidecek. Gelecek sezon için anlaşılan Juninho (!), şampiyon olmazsanız gelmem mi dedi? Anlamıyorum bu işleri artık. Tek zevkim eniştem ve Denizer abim ile maça gidip, sohbet edip, kabuklu fıstığımı yemek. Hay ben böyle işi!!! Kabuklu fıstık da yoktu ya sahada... E ne anladık o zaman? Bari onu almayın elimizden...

Yorumlar

Popüler Yayınlar