Bir Celtic Klasiği
Geçtiğimiz sezon Chelsea, yarı finalde Barcelona’yı eleyip daha sonrasında da kupaya ulaştığında, bir çok Barcelona sempatizanı Chelsea’yi anti-futbol oyun tarzı sebebi ile suçlamış, “kale önüne otobüs park edilmiş” minvalinde espriler bile yapılmıştı. Ama sonuçta bir şampiyon vardı, o da nasıl futbol oynarsa oynasın Chelsea olmuştu. Aynı şekilde Euro 2004’ü hatırlayın. Tüm maçlarını beraberlik veya 1 farklı galibiyet ile bitiren Yunanistan, finale kadar geldiği turnuvada Portekiz’i de tek golle mağlup edip inanılmaz bir şekilde kupaya ulaşmıştı. Sonuç olarak tarih yine şampiyonu hatırlayacaktı.
İskoçya’nın köklü ekibi Celtic’e gelecek olursak. Son olarak 2007-08 sezonunda kazanılan şampiyonluk ve ardından 2. sırada bitirilen 3 sezon. Değişen menajerler sonunda başa gelen eski kaptan Neil Lennon. Bu yazıda Neil Lennon’ı, onun Celtic taraftarlığını ve bu yolda çektiklerini anlatmama gerek yok. Ama ona İskoçya’da yapılan “Celtic’in Guardiolası” muamelesini ve bunun hakkını verdiğini söylemem gerek. Öncelikle yaptığı yerinde transferler, takıma gerek alt yapıdan gerek diğer takımlardan kattığı genç oyuncular ile ruhu yakalamış durumda. Bunu benim gibi İskoçya Ligini ve özellikle Celtic’i yakından takip edenler iyi bilecektir ama, işi asıl yüzü Barcelona maçında ortaya çıktı diyebiliriz.
Şampiyonlar Ligi kuraları ilk çekildiğinde dünyanın en iyi
takımlarından biri olan Barcelona, Fenerbahçe’yi eleyen Spartak Moskova ve
Portekiz’in güçlü temsilcisi Benfica ile eşleşen Celtic’in bu grupta puan bile
alamayacağı düşünenler vardı. Öyle ki, İngilizlerin ünlü TV kanalı ITV, twitter
hesabında grubu yorumlarken başlık olarak “Good Bye Celtic” cümlesini
kullanınca, taraftarların tepkisini çekiyordu. Fakat Celtic’in son 3 yılda
yaşadığı bu değişimi bizzat gören bizler, olacaklardan emin olmasak da,
sürprizlerin çıkacağını hissedebiliyorduk.
Geçtiğimiz sezonlarda takımdaki neredeyse tüm 30 yaş üzeri
oyuncuları yavaş yavaş eleyen ve kadro yapısını gençlerin üzerine kurmaya
başlayan Celtic, meyveleri bu sezon toplamaya başladı. Bu sezon ise kadrosundan
tam 15 oyuncu ile yollarını ayıran ekip, sadece 5 oyuncu ile sözleşme imzaladı.
Bu 5 oyuncunun 4’ü transferin son günü takıma katılırken, kalecilerini ise
kiralıktan kalıcı anlaşmaya geçirdiler. Gelen oyunculara bonservis bedeli
olarak toplam 3.5 milyon pound ödeyen ekip, sadece Koreli oyuncusu Ki
Sung-Yueng’i Premier Lig ekibi Swansea’ye satarak kasasına 6 milyon pound
götürmeyi başardı. Buna ilaven Şampiyonlar Liginden maç başı ve
galibiyet-beraberliklere göre gelen parayı da göz önüne alırsak, Celtic’in
sonunun Rangers’a benzemeyeceğini rahatlıkla söyleyebiliriz.
Tüm kadro göz önüne alındığında yaş ortalaması 24.7 çıkan
Celtic takımında 30 yaşında sadece 1 oyuncu bulunuyor, o da takımın yedek
kalecisi Zaluska. Takımda git gide yer bulmaya başlayan Adam Matthews 20,
Wanyama 21, Forrest 21, forvet Tony Watt ise 18 yaşında. Bu açıdan takımın
birlikteliği devam ettikçe ilerleyen yıllarda adını daha duyuracak bir takım
ortaya çıkacaktır.
Gel gelelim Şampiyonlar Ligi maçlarında. İlk maçında kendi
evinde Benfica ile berabere kalan Celtic, ikinci maçında Moskova deplasmanına
gidiyor, Samaras’ın son dakika golü ile 7 yıl sonra ilk deplasman galibiyetini
2-3’lük skor ile alıyordu. Bir anda tüm dikkatleri üzerine çeken yeşil beyazlı
ekip korkutucu Camp Nou’da Barcelona karşısına çıkmaya hazırdı. Maçın başında
duran toptan bulduğu golle öne geçen ekip, ağır Barcelona ataklarına karşı
koymayınca, son dakikada kalesinde gördüğü gol ile maçtan 2-1 mağlup ayrılsa
da, adından söz ettirmeyi başarıyordu.
İki hafta sonra ise bu kez Barcelona, Celtic Park’a konuk
oluyordu. Senaryo yine aynı şekilde oynanmaya başlandı. İlk golü bulan Celtic,
kalesini tekrar kapatıyor, %16 topla oynama yüzdesi ile maçı bitirmeye
çalışıyordu. Derken oyuna sonradan giren 18 yaşındaki İskoç forvet Tony Watt
bir gol daha buluyor, tüm Glasgow’u sevince boğuyordu. Messi’nin bulduğu tek
gol koskoca Barcelona’ya yetmiyor ve İskoçya bir tarihi olaya daha tanıklık
ediyordu. Maç sonunda Barcelona’nın
1093, Celtic’in ise sadece 83 pas yapması çok şaşırtıcı olmayabilirdi, skoru
göz önüne almasaydık.
Kalan 2 maçtan Celtic’in grubu çıkması veya UEFA Avrupa
Ligine devam etmesi daha net değil. Fakat bu takımı son 4 senedir yakından
takip eden biri olarak güneşli günlerin yakında olduğunu söyleyebilirim. Herkes
gibi ben de Neil Lennon’a sonsuz bir güven duyuyorum. Ve Glasgow’un tekrar
yeşil-beyaz olacağı günleri umutla bekliyorum.
Yorumlar
Yorum Gönder