LA PRIMAVERA! (5 NİSAN 2019 TARİHLİ GAZETE YAZISINDAN)
Bir önceki bisiklet yazımın
başlığında “Bisiklete Bahar Geldi”
demiştik. Klasik yarış sezonunun başladığından, bisikletin en güzel dönemine
girildiğinden bahsetmiştik. Geçtiğimiz Pazar ise bu klasik yarışların en epik
ve en tarihsel 5 tanesinden, yani Anıtsal Klasiklerden ilki İtalya
topraklarından geçti. Bu sene 110. kez koşulan ve mesafesi en uzun klasik olma
unvanını taşıyan La Primavera, Milano ile Sanremo arasındaki 291 km’lik parkur
ile bizlere bir kez daha görsel bir şölen sundu.
La Primavera ismi tam da bir
önceki yazımızın başlığındaki gibi İtalyanca’da “İlkbahar” demek. Gözlerimizi bir saniye bile alamadığımız
manzaraları ile Milano’dan güneye inerek denize ulaşan parkurun 143.
kilometresinde Passo del Turchino’nun zirvesine ulaşılıp, denize doğru inişe geçilir.
Peloton Sanremo’ya ilerlerken bu kalabalık grubu 3 kardeş gözleri yollarda
bekler. “Tepe” anlamına gelen “Capo” kelimesi ile başlayan bu üç tırmanış
sırasıyla Capo Mele, Capo Cervo ve Capo Berta olarak adlandırılır. Hep beraber
ise Capo’nun çoğulu olan “Capi” kelimesi ile tanınırlar. Buralarda artık birçok
sürücü geride kalmaya başlar, birçoğu ise pelotona, yani ana gruba artık saç
teli ile bağlı hale gelir. Nabız henüz yerli yerine gelmeden İtalya toprakları
yeni bir sürpriz ile karşılar sürücüleri; Cipressa. 5.6 km boyunca %4.1 eğim
ile çıkılan yokuş sonrası tüm koşullar son tangoya hazırdır artık.
Bütün bu 277 km’nin pek de bir
anlamı kalmaz artık, zira tüm yarışın düğümü genellikle bitime 14 km kala
başlayan Poggio ile çözülür. 3.5 km boyunca %3.8 olarak görülen eğim
Milano-Sanremo dışında hangi etap veya yarış içerisinde yer alırsa alsın,
adından çok fazla söz ettirecek bir profile sahip değilken, söz konusu 277 km
yol gelmiş bacaklar için durum hiç de sanıldığı kadar basit değildir. Karman
çorman olmuş, birbirlerinin içine işlemiş bu Peloton düğümü, genellikle
Poggio’da çözülür.
Yani şöyle desek doğru olur
aslında; “Poggio’da kimlerin kazanacağı
değil, kimler kimlerin yarışı kaybedeceği belirlenir”.
Ünlü
bisiklet yayın organı CyclingWeekly’de yayınlanan Poggio yazısından, şöyle
alıntılar yaparak bu efsanevi tırmanışı ve hikayesini aktarmaya çalışayım.
Beraber bisiklet podcastı yaptığımız Fırat Selçuk’un çevirisi ile;
“Poggio,
yarışa ilk olarak 1960’ta dahil olduğunda finişten sekiz kilometre önce yer
aldığı için kalabalık kaçış gruplarının karar verici rol oynamasını amaçladı.
İlk yarışla beraber öyle de oldu ve Fransız Rene Privat, Poggio’daki atağıyla
yarışı kazandı. Raymond Poulidor da tıpkı bir sonraki yıl, 1962’de Belçikalı
Emile Daems’in yaptığı gibi solo atakla kazandı.
1964’te ise
Poulidor ve Tom Simpson kaçış grubundan kalan isimleri tırmanışta döktüler ve
Simpson, Sanremo’ya inildiğinde Via Roma’da yarışı kazandı.
Ve hikâye
devam etti. Eddy Merckx, Poggio’nun sahibi oldu ve 1966-1976 arasında toplam
yedi Milano-Sanremo galibiyeti elde etti, bunların çoğunda tırmanışta
birilerini dökmeyi başardı. Michele Dancelli de 1970’te solo atakla kazandı ve
1974’te Felice Gimondi, Poggio tarihindeki en unutulmaz anlardan birini
gerçekleştirerek gökkuşağı mayo (dünya şampiyonluğu mayosu) ve Bianchi bisikletiyle
yaptığı atakla gerçek bir “İtalyan” zaferi elde etti.
onrasında
daha büyük grupların finiş gördüğü dönem tekrar yaşanınca yarışa daha fazla
tırmanış eklendi. 1982’de La Cipressa ve 2010’da da La Manie, zirve noktası 532
metre ile Turchino geçidinde olan ve üç tane Capo(çoğul olarak Capi) bulunan
yarışı daha zorlu hale getiren tırmanışlar oldular. Ancak bu yokuşların tamamı
bacakları biraz daha fazla yormaya yönelikti, kararı veren ve odaklanılan nokta
yine Poggio oldu. Strada Statale 1’den sağa dönüşte başlayan yokuşta eğim
genellikle değişken olsa da ilk sağ viraja kadar pek değişim olmuyor. Eğimi de
ortalama %3.7 olan yokuş hiçbir zaman dik bir tepe olmadı ama her zaman orada
yapılacak ataklarla fark yaratılacak bir yer oldu.
Eğimin en
sert olduğu %8’lik kısım, sola dönüşte yeşil boyalı evin civarında geliyor.
Sonrasında da Poggio’nun son çeyreği başlıyor. Yarışı kazanmak isteyen
sprinterler orada olmayı hedefliyorlar, yokuşçular da atağa kalkıyorlar çünkü
bunu yapabilme şansları var.
Birkaç sağ ve
sol virajın ardından silindirik sulama havuzları geçildiği zaman eğim
hafifliyor. Zirveye hemen ulaşılıyor ve dağınık tarlaların yerini evler alıyor.
Son kumar ise zirveye doğru yapılan atakla ve ardından gelen cesur inişle
oynanıyor. Bu taktik geçmişte işledi ve Sean Kelly 1992’de şampiyon oldu.
Diğer
tırmanışlardan fazlası da var, Poggio’nun inişi de çıkışı kadar önemli. Kimse
dinlenemez; konsantrasyonu veya önündekinin tekerleğini kaybetmek demek
tırmanıştaki tüm emeğin boşa gitmesi anlamına geliyor.”
Poggio’da atak yapması beklenen
isim olan bu sezonun en formda sürücüsü Decenuick QuickStep formasıyla Fransız
Julian Alaphilippe idi. Beklentileri boşa çıkarmayan “Lou Lou” yaptığı atak ile
ana gruptaki sprinter özellikli bisikletçileri dökmeyi başardı. Bunu yapmasının
en büyük sebebi ise yarışın toplu sprint ile bitmesini engellemekti. Bu atağın
akabinde kendisi ile birlikte kalan sürücüler ise her bisiklet severin yarış
sonunda görmek istediği bir ekip formasyonundaydı.
Kimler yoktu ki orada. Önümüzdeki
sezonlarda adını daha fazla duyuracağı kesin olan Bahrain Merida’nın sprinteri Matej
Mohorič, EF Education takımından güzel forması ile Simon Clarke, Dünya
Şampiyonu forması ile Alejandro Valverde, geçtiğimiz son 3 yılın Dünya
Şampiyonu Peter Sagan, Avrupa Şampiyonu Matteo Trentin, efsanevi İtalyan ve
geçtiğimiz senenin Milano Sanremo galibi Vincenzo Nibali, sezonun en flaş
transferi Team Jumbo Visma’dan Wout Van Aert, 2 sene önce efsanevi finiş ile mükemmel
bir galibiyete imza atan Michal Kwiatkowski, bir genel klasmancı olmasına
rağmen buralarda bulunmadan çok hoşlanan Tom Dumoulin ve sezonun Fransız süper
yıldız Julian Alaphilippe, nam-ı diğer Lou Lou.
Via Roma’ya inen 10 kişilik bu
grup aralarında bir kedi-fare oyunu oynadılar. Yersiz ataklar kimilerini yordu,
kimilerine ise ipuçları verdi. Sagan’ı bir şekilde önde bırakmayı başaran ekip,
böylece onun atak şansını sınırlarken, Sagan yarışın en kritik noktasında büyük
bir hataya imza attı, yanlış adama
odaklanmak. Bu noktada sezonun en formda ismi, 2019’da birçok etap kazanıp
klasik zaferlerine de imza atan Alaphilippe yerine gözünü Valverde üzerine
diken Sagan, Fransız rakibinin atağını saniyelik bir anda kaçırarak yarışın
elinden gitmesine sebep oldu. Alaphilippe ise bir hafta önce kendisinden hiç
beklenmeyen sprint finiş galibiyeti sonrası, bu durumlarda ekstra kozlarının
olduğunu da cümle aleme ilan etmiş oldu.
Milan-Sanremo bir bisikletçinin
kariyerinde oldukça büyük bir dönüm noktası. Klasik yarışların da bir tık
üstünde yer alan 5 Anıtsal Klasikten biri sonuçta. Kariyeri boyunca tek günlük
yarışçı, yani bir klasikçi olarak yarışıp, herhangi bir Milan-Sanremo
kazanmadan kariyerini sonlandıran o kadar isim var ki. Ne de olsa her sene 175
civarı sürücü katılıyor ama sadece 1 kişi kazanıyor ve sadece onun ismi
hatırlanıyor. Ne demişler bu yarış için, “bitirmesi
en kolay ama kazanması en zor yarış”. Alaphilippe zoru başaran az kişiden
biri oldu sadece…
Yorumlar
Yorum Gönder