APRIL JOKE TRIATHLON 2019 (NİSAN ŞAKASI)
Hava son
senelerde hiç bu kadar belirsiz olmamıştı. Parkurun tüm zorluğuna bir de bu
eklenmişti. Endişe üst safhada, ama işin doğası böyle. Ne demiştim kendi
kendime günlerdir, “Fail. Adapt. Overcome.” yani “Yenil. Adapte Ol. Üstesinden
Gel.”
Ülkemizde bu sene 9. kez yapılan, son 4 senedir de
ARES Spor Kulübü tarafından organize edilen kuzeyin en büyük triatlon
organizasyonu April Joke Middle Distance Triathlon - Nisan Şakası Orta Mesafe
Triatlonu 21 Nisan 2019 tarihinde yapıldı. Triatlonun içeriği üç spor dalının,
yani yüzme, bisiklet ve koşu branşlarının ard arda geçilmesi ile yapılıyor. Bu
3 branşın ilk olarak yüzme ayağı gerçekleşecek şekilde yarışa start veriliyor.
Yüzmeden çıkan sporcular hemen değişim alanına gelip kask, gözlük, ayakkabı vb.
ekipmanları giyerek bisiklete biniyor. Bisiklet parkuru tamamlandığı zaman yine
değişim alanında kendilerine ayrılmış yerlere bisikletlerini ve kasklarını
bırakıp koşu ayakkabılarını giyiyorlar ve koşu etabına geçiyorlar. Temelde 4
farklı mesafe var. Bunlar; 750m yüzme – 20km bisiklet – 5km koşu içeren Sprint
Triatlon, 1500m yüzme – 40km bisiklet – 10km koşu içeren Olimpik Triatlon,
1900m yüzme – 90km bisiklet – 21.1km koşu içeren Orta Mesafe Triatlon (bir
diğer adı Half-Ironman) ve 3800m yüzme – 180km bisiklet – 42.2km koşu içeren
Uzun Mesafe Triatlon (bir diğer adı ile Ironman). Ironman aslında bir
organizasyon ismi ve dünyanın neredeyse her yerinde bu isim hakkını alan
kurumlar bu yarışı organize edebiliyor. Dünyanın dört bir yanında bu yarışlara
on binlerce insan katılıyor, hem de yarışabilmek için üstüne para vererek!...
Profesyonel olarak bu işi yapanlar dışındaki herkesin ise temel amacı aynı;
Finish çizgisini geçebilmek ve madalyayı eve getirmek. Evet, bitiş çizgisini
zaman limiti dolmadan geçen herkese ama herkese bir “Finisher Madalyası” ve
“Finisher Tişörtü” veriliyor. Bunlar sizin en büyük ödülünüz. Tüm o
antremanların, sabah 5’de bisiklete çıkmaların, interval antremanlarının, uzun
koşuların ödülü o metal madalya. Bazılarına bu sapıkça gelebilir ama gerçekten
birçoğu için bu bir bağımlılık.
O birçoklarından biri de benim. Son 4 senedir
triatlon sporu ile uğraşıyorum. Profesyonel olarak kısa bir dönem basketbol oynadıktan
sonra temaslı sporlarda çok sakatlandığımı fark ederek koşuya yöneldim. Yavaş
yavaş mesafeler arttı ve ben bisiklete de başladım. Ardından şu anda Ares Spor
Kulübü’nün başkanlığını yürüten Ahmet Özsoy’un teşviki ile Ares Spor Kulübü ile
antrenmanlara başladım. Başlayış o başlayış… 2016 yılında ise Nisan Şakası ile
ilk ciddi yarışımı gerçekleştirerek finish görmeyi başardım. Toplam süre olarak
6 saat 38 dakika parkurda debelendikten sonra “kesinlikle bir daha bu parkurda
yarışmam” demiştim herkese. Ve evet, geçen hafta 4. kez bu yarışta finish
gördüm…
Bisikletin 5 anıtsal klasik yarışından biri olan
Paris Roubaix’nin 1985 yılındaki edisyonunda yarış dışı kalan Theo de Rooy,
Amerikan spor kanalı CBS Sports’a verdiği röportajda şöyle demişti; “Bu yarış tam bir saçmalık! Yarış içerisinde
hayvanlar gibi çalışıyorsunuz, işeyecek vaktiniz yok, üzerinize yapıyorsunuz.
Çamurun içinde sürüyorsunuz, sonrasında kayarak düşüyorsunuz, bu tam anlamıyla
bir saçmalık.” Bu sözlerinin üzerine röportajı yapan muhabir Theo de Rooy’a
“Önümüzdeki sene bu parkura gelip yarışacak mısın?” diye soruyor, aldığı cevap ise
bisiklet tarihi kitaplarına girecek nitelikte; “Tabii ki, bu dünyadaki en güzel yarış”. Bizim için de Nisan Şakası parkuru aynı Paris-Roubaix yarışı gibi.
Yarış öncesinde geçirilen tüm endişeler, yarış esnasında yaşanan tüm zorluklar
finish çizgisini geçtikten sonra bitiyor ve bir sonraki yarışta neleri daha iyi
yapabilirim diye kendi kendimize sormaya başlıyoruz.
Hayatımın bir döneminde 94 kiloyu tartıda gördükten sonra bugünlerde bu mesafeleri kat etmek aklımın ucundan bile geçmezdi. Onu geçtim, ilk koşuya başladığım ve 3 km koşup eve nefes nefese döndüğüm dönemlerde bile bunu yapabilmek aklımdan geçmezdi. Ama hepsi oluyor yavaş yavaş. Hal böyle olunca da, yarıştığınız kişiler, yarıştığınız şeylere dönüşüyor. Yarış esnasında başkalarını geçmeye değil, kendinizi, eskinizi geçmeye çalışıyorsunuz. Sınırlarınızın kafanızda bittiğini öğreniyorsunuz. Ve en önemlisi vücudunuzu hem dinleyip hem dinlememeye alışıyorsunuz.
Son cümleyi biraz daha açayım. Uzun mesafe yarışlar amaca
giden acılı bir yolculuk aslında. 5-6 saat boyunca yarışın içindesiniz. Bu
sürenin birçoğunda acı çekiyorsunuz, yoruluyorsunuz. Bir meditasyon gibi
aslında. Türlü dini inanışlarda farklı metodolojiler ile anlatılmaya çalışılan “acı çekerek hakikate ulaşma, zorluklar
sonrası kâmil insan olma” durumu gibi, bizim kendi acı yolculuğumuz da
böyle geçiliyor. Her yarış, her mesafe bir öğretiyi beraberinde getiriyor, en
başta da sabırlı olmayı. Saatlerce süren bir aktivite sırasında sabır en büyük
ihtiyacınız oluyor.
Delphi’deki
Apollon Tapınağı’nın girişinde Yunanca “Gnothi Seauton” yazar. Türkçesi ise
“Kendini Bil”.
Kendini bilmek, triatlondaki en önemli itici güç, aksi takdirde yarışı
bitirmeniz zora giriyor. Vücudunuzun tepkilerini, yorgunluğunuzu, beslenmenizi
ve temponuzu belirlerken kendinizi çok iyi tanımış olmanız gerekiyor. Kramp
girecek mi, nerede beslenmem lazım, ne kadar yemem lazım, midem hepsini
kaldıracak mı, hangi tempo ile koşuya başlamalıyım, şu yokuşu kaç km hız ile
çıkmalıyım… Hepsi kendini bilmekten geçiyor. Anlayabildiğiniz üzere yarış
esnasında diğer rakipler tüm endişe listenizde ancak son sırada yer buluyor.
Listenin üstünde yer alanlar ise tamamen tecrübe ile şekillenen olgular.
Öncelikle kendiniz ile yarışıp, kendi içinizde size sürekli dur diye bağıran,
vazgeçmeniz için size yalvaran kendiniz ile baş etmeniz gerekiyor. Tüm bunlar
ile savaşmak adına bize en avantajlı savaş alanı ise Nisan Şakası parkuru. 4 kez
finishe ulaşmayı başardığım bu parkurda her sene bir öncekinden daha iyi
dereceler yapabilmiş olmam da benim savaşı yavaş yavaş kazandığım anlamına
gelebilir.
Bu noktada teşekkür etmem gereken çok değerli
insanlar var. Öncelikle her türlü hazırlık döneminde ve yarışlarda yanımda olan
eşim ve ailem. Ardından kulübümüzün değerli antrenörleri Iron Coach Cem
Dağdelen ve kaptanımız Hüseyin Arhan ile birlikte tüm takım arkadaşlarım ve
kulüp yöneticileri.
Bu spor için belli bir bütçe ayırmanız gerekiyor,
hem yarışlara katılım ücretleri ve seyahatler için, hem de spor malzemeleriniz
için. Bir teşekkür de bu yolda bana desteklerinden dolayı spor malzemelerinde
bir numara olan Under Armour ailesine ve koşulsuz yanımda olan Metgin Ltd.
ailesine sunmam gerekiyor. Sporcu desteği yeni dünyanın gerekliliği ve bu
firmalar bunun getirisinin de farkında.
Yazının
başında da bahsettiğim üzere yarışı Ares Spor Kulübü organize ediyor. Böylesine
uzun süre içerisinde yapılan bir yarışın organizasyonu da hiç kolay değil
aslında. Yarış parkuru içerisinde tüm sporcuların güvenliğini sağlamak, organizasyonun
en başlı görevi. Bu esnada yüzme parkurunda herhangi bir sıkıntı yaşanmaması
için can kurtarma bilgisi olan görevliler, bisiklet parkurunda trafik kontrolü,
teknik destek ve tüm parkurlarda beslenme konusunda sporculara destek olmak da
organizasyonun önemli maddelerinden. Bunu yapabilmek adına Ares bünyesindeki
herkes ama herkes gönüllü olarak çalışıyor. Onlarca genç sporcu o gün orada
yarışanlara destek oluyor, yarışın öncesinde ve sonrasında iş gücünü sağlıyor. Bu
hakikaten çok meşakkatli bir süreç. Ve bu yarışı nice organizasyondan daha
tecrübeli bir şekilde, giderek büyüyerek ve büyüterek geliştirmeyi başarıyor. Rusya, Britanya ve Türkiye gibi ülkelerin
alanında en değerli sporcuların takvimlerine aldıkları bir yarış olmaya da
başladı Nisan Şakası. Ve bu sene de talihsiz hava koşullarına rağmen yine
eğlenceli ve tatminkâr bir yarış olmayı başardı. Yüzme etabı dalgalardan dolayı
iptal edildi, bu nedenle önce 5 km koşup, sonra 90 km bisiklet sürdük ve son
olarak 21.1 km koştuk. Her sene gelişen ve tecrübe kazanan ekibin, zevkle ve
keyif alarak organize ettiği bu yarışa umarım ki gerekli destek dört bir yandan
verilecektir. Çünkü giderek bir marka
haline gelmeye başlayan April Joke – Nisan Şakası Triatlon organizasyonu, hem
Kaplıca bölgesine çektiği sporcular ile, hem de adını yurtdışında duyurması ile
birlikte ülkeye büyük bir katkı vereceğine inancımız tam. Emeği geçen
herkese sonsuz teşekkürler.
Yazının
başında da bahsettiğim gibi, her başarısızlık bir tecrübeyi ve bir adaptasyonu
beraberinde getiriyor. Zira tüm bunların üstesinden sadece adapte olarak
gelebiliyorsunuz. Hayatın kendisi gibi, değil mi?
Yorumlar
Yorum Gönder